6 Ocak 2012 Cuma

ŞİİR DİNLETİSİ VE ŞAİRLER

Ülkenin birçok yerinde şiir şölenleri veya şiir dinletileri düzenleniyor. Özellikle Orta Anadolu’da şair ve yazarların bir araya gelerek kültürel etkinliklerde bulunması güzel buluşmalardır. Bugüne değin Ankara, Kayseri, Çorum, Kahramanmaraş, Erzurum, Elazığ, Osmaniye, Tokat, Balıkesir, Trabzon, Sivas, Ordu şiir günleri düzenlendi. Bu şiir günleri veya şölenleri bazı şehirlerde sona erdi bazılarında ise devam ediyor.

Kent ve medeniyet düşünüldüğünde yazarların, sanatçıların, şairlerin böylesi etkinliklerde buluşmasının az çok mutlak biri etki bırakacağı kanaatını taşıyorum. Ancak bazı kentlerde bu buluşmalar genellikle de birkaç emektarın gayretiyle olduğundan maalesef akim kalmaktadır. Her şeye rağmen canla başla şiir şölenlerini devam ettirme sürekliliğini gösteren emektarların da hakkı verilmeli ve devlet sahip çıkmasa da yerel yönetimler bu gibi organizelerde olmalıdırlar.

Söz uçar yazı kalır, bu saikle bir iki şiir okumak için saatlerce yol kateden şairler şiir severlerle buluşuyorlar. Şiir okumalarını; şairlerin buluşmaları, kaynaşmaları, dayanışma içinde bulunmaları ve bulundukları mekânlarda kültürel bir canlılığın oluşmasına katkıda bulunmaları nedeniyle olumlu ve faydalı buluyorum. Ancak, bu buluşmaların olumsuz yanları yok mu elbette var. Yazar ve şairler arasında “körler sağırlar birbirlerini ağırlar” türünden yakınma ve eleştirileri de dikkate almak gerekiyor. Yerel şiir dinletileri özellikle genç şairlerin kendi rüştlerini ispat etme noktasında önemli bir imkândır. Ancak şiirlerin niteliği kadar şiir okumanın ustalığının da gösterilesi elzemdir. Nitelik ve estetik sanatın varlığını oluşturur. Bu bakımdan dinletilerde yerelden ulusala uzanan şairler tercih edilmeli ve dinletilerde okunacak veya yorumlanacak şiirler konusunda hassas olunmalıdır. Şiir dinletileriyle ilgile en önemli hususlar ise şaire, şiire ve dinleyicilere olan katkıları düşünülebilir. Eğer bu etkinlikler yapıldığında iyi bir duygu ve düşünce bırakmıyorsa, şaire ve Türk şiirinin gelişme sürecine katkıda bulunmuyorsa bu tür buluşmaların pek bir faydası da olmaz.

Şiir dinletilerini irdelemek gerekirse önce şairleri anlamak zorundayız. Şiir severlerin, şairlerin tamamını tanımalarını ve anlamalarını düşünmek pek mümkün olmasa da böyle bir durum kuşkusuz şair ve şiirle ilgili bir soruşturmanın derinliğini ortaya çıkarır. Şairi tanımanın şiiri tanımak olduğu düşünülebilir. Bir şairi tam olarak bilmek mümkün olmasa da o şairle ilgili bir kanaate sahip olunabilir. Şair kürsüye çıkıp şiirini okuduğunda “ne de güzel okudu” demek kafada, şair ve şiirle ilgili istifhamları yok etmez. Şairin yazdığı ve okudu şiirle topluma ne verdiği de önemlidir. Ancak şairler sanatlarında farklılıkları ortaya çıkardıklarından ve yerine göre mücerret bir şiir okuduklarında okuyucu bu şiirden ne anlayacaktır. Yani başka bir ifadeyle şiirde dil, üslup, seviye şairle kari arasında kopuklukların yaşanmasına de neden olabilir. Bir yazar topluma hitap ederken toplumun seviyesine göre düşüncelerini aktarır. Çünkü yazarın amacı kitlelere seslenmek kadar kitleleri bilgilendirmektir de. Ancak şairin böyle bir amacı var mıdır? Şair gönlünden akan her şeyi bariz bir halde şiir severlerle paylaşmak durumunda olmayabilir. Şairin özeli şiirin gizliliği demektir mahrumiyet demektir. Şiirdeki müphemiyet kadar açıklık da olmalıdır. Yani her iki durumda şairle okuyucu veya dinleyici arasında bir kopukluk da kaçınılmaz olabilecektir. Toplumun seviyesine göre şiirler okumak his, heyecan ve coşkunun yükselişini ortaya çıkarsa da şiirdeki ekol, bağımsız, bağlantısız yön ve yönler açısından bir tezat oluşturabilir. Ekol deyince benzeme ve taklit açısından okunan şiirler şiirin membaı hususunda şiirin niceliğini de akla getirmektedir.

Şairlerin şiir severlerle buluşmasını önemsiyorum. Şiir severlerin şairleri anlamada, şiirlerin ifade ettiği anlamları idrak etmede; insan ve toplum sorunları ve medeniyetlerin teşekkülünde şairlerin dillerinden çıkan dizelerin ”sihirli bir ok” olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

BİZİM ŞAİRLERİMİZ

Gözler kalbin aynası, yüzler bedenin ruhudur, içteki mana dışa yansır. İyi, güzel, kötü ve çirkin de öyle… Hal böyleyken bazı şeyler uyuşmuyor, örtüşmüyor. Bir yazardan veya şairden söz açmak gerekirse; uzun uzadıya yazılar yazılıyor, analizler yapılıyor sanatçının veya sanatçıların kendileriyle ve eserleriyle alakalı olarak. İyi hoş da yine de bazı uyuşmazlıklar ortaya çıkıyor. Örnek vermek gerekirse bir şairle ilgili olarak bazı değerlendirmelerde bulunulduktan sonra deniliyor ki “şiir ve hayatla geçen bir yolculuk..” Şairin eserlerinde geniş yer tutan gelenek ve tasavvufa geliyor söz, ardından da felsefeye. Sonra… Sonra da efendim bu şahsiyetlerin entelektüel yanlarına, dostlarına, dostluklarına, insancıllıklarına vs. Elbette her şahısta olduğu gibi sanatçılarda da özel bir yan vardır. Yazarların, şairlerin, sanatçıların özellerine bir diyeceğimiz yok. Ancak çoğu zaman kişilerin sanatlarından ziyade özel taraflarının öne çıktığı olabiliyor. Doğru veya yanlış bir sanatçı zirveye çıktığı anda her yanı didik didik edilir. Sanatçılar, karilerin gönüllerine güzel, etkili sözlerle, dizelerle, yerinde çıkışlarla taht kuruyorlar. Bu biraz da anlayış, düşünce yapısına göre de değişiyor. Karşı tarafta olanlar da bu durum aksi bir düşünce ve tesirler meydana getiriyor. Fikirler ayrı, anlayışlar ayrı, inançlardaki farklılıklar böyle bir ters köşe durumlarını ortaya çıkarıyor.

Şairler toplumun önemli dinamikleridir. Bu dinamikler kendini birden göstermez. Peyder pey, zaman zaman şairlerin nefeslerindeki güç ortaya bakarsınız hiç beklenmedik bir anda çıkar. Türkiye’nin aydın potreleri, yaşamın önemli durakları, düşünce dünyasının belirgin özellikleri zihinlerde bazen bir kısa dizeyle kendisini gösterir. Kent ve medeniyetin oluşumunda siyasi icraat ve mirasların, kültür adamlarının bir etkisi olduğundan hareketle sanatçıların etkileri de tartışılabilir. Bizde böyle ciddi manada tartışmalar olup olmadığını görebilmek için önce biz de münekkit var mı, ülkemizde eleştirmenler yetişiyor mu diye bir bakmak lazım. Henüz tam bir okuma hastalığına tutulamadığımız için basılan kitapların çoğu yıllarca kitap evlerinin raflarında tozlanıyor. İyi şiirler kendini dinletir, iyi kitaplar da kendini okutur. Medyanın okutturmaya çalıştığı kitapların kökenine inildiğinde münekkitlerin yokluğu nedeniyle hem yazar hem de okuyucu olumsuz bir kültürel erozyonuna tutuluyor. Yukarıda bazı şairlerin tasavvuf ve felsefe üzerine kültürel birikimleri soluduklarından söz etmeye çalıştık. Şaire bakıyorsunuz durduğu yer kesinlikle olması gerektiği yer değil. Yani tam bir tezat teşkil ediyor ama entelektüel bir hal içinde mısralarında veya yazılarında ciddi bir kültürel yön bulunduğunun hakkını da vermeliyiz. Ancak ülkemizin hali malumdur her fikrin ortamında Söylemek istediğinizi söyleyemiyorsunuz. Cesur olmak da yerine göre bir anlam ifade etmiyor. Siz bir şeyleri didiklemeye başladığınızda karşınızda çağdaş adamları görüyorsunuz. Bir tarafta düşünce suçlarına karşı aykırı eylemler diğer tarafta karşısında aynı düşünce suçuyla bir bardak suda koparılmaya çalışılan fırtınalar. Böyle bir ortamda tasavvufu dizelerine sokan ancak hayatında bu derin ulvi mevzuunun manasını tatmadan, yaşamadan kalem oynatmak tam bir tutarsızlık örneğidir.

Kabul etmeliyiz ki Şairlerimizin sorunları da vardır. Bu sanatı icra etmek kolay değildir; her babayiğidin harcı da değildir. Günümüz şairlerine baktığımızda hangi şair toplumun ezilen, yok edilen değerlerine karşı bir isyan bayrağı çekiyor, hangi şanlı bir mücadeleyi veriyor? Dünün Necip Fazılları, Osman Yükselleri nerede? Şair hassasiyetinin olmadığı bir yerde sadece his, heyecan ve dinamizmi gösteren mısralarla şiir yazmanın coşkusu sanırız günübirlik bir duygular yumağını bizlere gösterebilir. Kaldı ki kalıcı şiirler tarihe malolan şiirlerdir. Bir tablodaki değer yıllar sonra ortaya çıkıyor ve değerinden bir şey kaybetmemesine karşılık daha da değerli olabiliyorsa şair ve şiirde de bu durumu şairin şair, şiirinde şiir olmasına bağlanabilir.

Şairler her dönemde toplumun en yüce sesidirler. Onların çıkışları toplumu etkileyecektir kuşkusuz. Ancak sanatın toplumu değiştirmeye gücünün ne kadar var veya yettiği de tartışılabilir.

Nobel ödüllü yazar Gao Xingijan, “Şair en büyük kaçış kahramanıdır ve çelişkili olarak kalıcı olan da onun sözcükleridir” diyor. Gao, şairlerle ilgili sanırız bir gerçeği gözler önüne seriyor olmalıdır.

Bizde her önüne gelen kendini sair hissetme gibi bir durumda kendini görüyor. Kabul etmeli ki ülkemizdeki şairleri toplasanız özgün, özgür şiirler yazan ve arkasından gelen çıraklara yol açan, yol gösterenlerin sayısı bir elin beş parmağını geçmez. Şairler taklitten maade yeni bir şeyler söylemelidir. Bir başkasının yazdığının benzerini yazmak marifet değildir. Şiirde yeni, farklı söylemlerle zihinleri açmalı ve yürekleri kanatlandırmalıdır.