28 Ocak 2008 Pazartesi

ŞİİRE DAİR

Her sanatçı ve yazarın olduğu gibi şairin de bir üslubu vardır. Üslubun ortaya çıkışında kullanılan kelimeler önemli rol oynar. Şiirin ölçüsünde, yapısında kuyumcu titizliğinde olunması şairin üslubunda kendini daha iyi hissettirecektir.
Nesire göre şiir kanaatimce daha zor bir iştir, büyük gayret ister, emek ister. Şiiri biraz da karikatüre benzetirim; az çizgiyle çok şey anlatmak, bunu yaparken de nitelikli olmak gerekir. Şiir nesir intibaından kurtulduğu veya benzemedi an şiir olur; şiirin, şiir olması elbette bir tek nedene bağlanamaz. Ancak düzyazı biçimindeki durum şiirin yapısını bozar.
Şiir de tekrar (nakarat) da (her tekrar değil) şiiri bozabilir. Burada şiirin yapısıyla ilgili olarak bir şeyler ifade etmeye başladığımızda şiirin tarifi dolayısıyla karşımıza çıkabilir, bunu düşünebilirsiniz. Şiirin tarifini şairler kendilerine göre yapsalar da yine kendileri şiirin de bir roman veya resim gibi vs. yapılamayacağı görüşündeler. O zaman şiirin kalıbı, yapısı, örgüsü, kafiyesi, redifi gibi unsurları karşımıza çıkıyor. Hal böyle olunca isteyen istediği gibi yazıyor. Bunu çoğu şairlerde gözlemledim. Şiirin kuralları dışına çıkmakla da şiirin dışına çıkılmış olunmayabilir; aslolan burada şiiri en güzel bir şekilde yazabilmektir. Bunun için de yerinde ve güzel bir şekilde kelimeler yerli yerine oturabilmelidir. Bir insan şiiri okurken yerine göre zevk almalı, yerine göre coşmalı, yerine göre hüzünlenmelidir. Şiirin anlatımdaki gücü şairine bağlıdır. Şair, ele aldığı konuyu iyi anlatabildiği ölçüde başarılı olur. Türk edebiyatındaki başarısızlık Türk şiiri için de geçerlidir. Türk insanını yeterince anlatamayan bir romanın başarılı olabilmesi mümkün değildir. Bu husus şiir için de geçerlidir. Ancak ele alınan şeyi anlatabilmek kadar özgünlüğü de söz konusudur. Günümüz şiirine baktığımızda Türk şiirinin bir moda ile karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Taklidi aşamayan şiir belki anlatır ama sanat açısından gerçek manada amacına ulaşamaz. Bunun için ekol olmuş şairler iyice incelenmeli. Bu şairleri yıllar geçmesine rağmen kalıcı yapan unsurlar irdelenmelidir. Tanzimat’tan bu yana şairler gerek kendilerini ifade etmede ve gerekse o zamanın şiirlerine dolayısıyla şairlerine karşı yeni akımlar geliştirmişlerdir. Bugün içinde mutlaka bir akım veya ekol içinde olmaktan ziyade bilinenin dışında oldukça farklı şiirler yazılabilmelidir. Şiir kendini ne kadar farklı ve orijinal sunabilirse o nispette başarılı olur. Bu başarıda mutlak hakikati aramanın da şaire ve şiirine mutlak ölçüde katkısı olacaktır. İnsan acıyı da sevinci de zaman içinde yaşar. Şair de bunu mısralarında yaşatır; her okuyanı da alıp başka başka yerlere götürmelidir. Her insan bir şiir de kendince bir şeyler bulmalı, kendine ait bir şeyler görmelidir. Şiir okuyan veya sevenler o şiir de kendini yaşamalıdır.
Şiirin dili, pürüzsüz ve sade olmalıdır, kendini rahat okutmalıdır; adresini tam bulmalıdır. Şiiri okumaya başlayıp da bir yerde takılmaya başladığınız da o şiir ne kadar güzel olursa olsun size bir şey veremez. Eğer, şiir kendini okutamıyorsa böyle bir şiirden söz etmenin abesle iştigali ortada demektir. Şiirin insana verdiği rahatlık da şiir de bulunması gereken iç musikinin de tesiri vardır. Şair Lale Müldür:”şiir harika bir terapidir”diyor. Bu söz şiirin insan üzerindeki etkisini belirtmeye kâfidir sanırım. Şiirin okunması ile ilgili olarak şiirin okuma zamanından da söz etmek gerek. Şiir bir sanat, dolayısı ile bunu sıradan ve basit bir tür olarak da görmemek gerektiği düşüncesindeyim. İnsan kendini şiir okumaya hazırlamalıdır, bunu hissetmelidir.
Edebiyat dünyası için ciddi bir tehlike olarak, adeta bir virüs gibi saran, kuşatan popülizm ne yazık ki Türk şiirine de sirayet etmiş görünüyor. Kanaatime göre sanat popülizm adına icra edilmemelidir. Ama ne çare ki tiraj kaygısı ve reklam ihtirası maalesef sanata zarar verecek; nitelikli eserlerin çoğalmasını önleyemese de bir kısım eserleri gölgede bırakacaktır.

Hiç yorum yok: