Türk Dilinde usta kalemler var olmuştur. Bir Peyami Sefa, Reşat Nuri, Sait Faik… Türk edebiyatının nesrinde ne ise Mehmet Akif, Karakoç, Yunus Emre… de odur.
Ruhu açığa çıkaran ve ona kendi ziyasını veren kelimeler ruhun aynasıdır. Şairler, ozanlar hep onunla var olmuşlardır. “Lambada titreyen alevi üşüten” de, “gel gör beni aşk neyledi” dedirten de kelimelerdir. Derin ufukların açılmasında manalar manasına girilmesinde ilk kapıdır. Onunla vukuf olunmanın bilgeliği, cüreti, cesareti vardır. Bilinmeli ki kalpler onun sayesinde bir başka çarpar.
Anadil gibi, sonradan görmenin soytarılığına bürünmeden kendi fevkinde ve yerinde olarak bağlı kalmak, bir yar gibi! Ve onunla asilliğine soyunmak!
Yazarlar da şairler gibi bir yapı ustasının becerikli ellerinde olduğu gibi ilmik ilmik işledikleri gibi en anlamlı cümleleri kendi hayatlarına yüklerler. Bilirler ki onunla yaşamanın unutulmaz hazzı olacaktır yeri geldiğinde öfkesi kalacaktır..
*Bunun içindir ki öfkesine yenilmeden hayatın bazen buruk bazen haz verici ve bazen de bütün can sıkıcılığına rağmen bir Sait Faik tadında yol bulabilmektir maziden atiye. Bütün hayatın garip ve bağımsız ve belki de sergüzeşt bir hayatın kıyılarında.
*Zaman gelecek size ruhunun derinliklerini bir neşter ağzıyla yer yer acıtan yer yer kanatan ve yer yer de sanatın güzelliğini kendi iç sorgusuyla sunan bir Peyami Sefa gibi sunabilmek olacaktır hayatı.
*Bir de bakmışınız günün ne kadar anlamlı olduğunun gizli sırrına vakıf olmanın dünyalarını küçük mutluluklar kadar büyük aşkların, yaşayışların mutluluklarında güzel hikâye tadında sunabilecektir bir Reşat Nuri gibi…
*Belki de Defalarca dönüp dolaştıran bir arabacının göz gözü görmez bir kar fırtınasında olduğu gibi hayatın en güçlü resimlerini bir bir müsavvirler gibi size çizdirebilecek güçlü bir kalemin hükmüne bağlayan bir Tolstoy beyninden dökülüveren kelimelerdir.
*Bu belki de size hayatı en güçlü rüyalar gibi bir hayal sarmalında uyku ile uyanıklık arasında gibi hatırlatan ve zihninizde şekiller çizdiren bir Dostoyevski’de olabilir!
*İstiklal mücadelesinin en büyük ve insana coşku kadar kahramanca fikir ve duyguları birlikte veren “korkma” diyen bir Mehmet Akif’te vatan duygusunun en ulvi düşüncelerini yaşatan bir dildir bu!
*Sanmayınız ki Türk edebiyatı yaşamıyor ve kültür emperyalizmin pençesinde kıvranıyor!...Her şeye rağmen kendi mücadelesini kendi hayatının gerçeklerini bilerek ve ayakta kalmanın cesaretini kendinde bularak karşımızda durmaktadır ve bu dilden mensur bir şiir gibi dökülen kelimelerdir.
Kelimeler, dilin en güzel muştusunu sevgiye döken bir iştiyaktır, mutluluktur, huzurdur ve gelecektir.
Kelimeler, var oluşumuzun, hayata bakışımızın en güzel tecellisi; Müslüman ve Türk olmanın; yaratılmanın en büyük haklı gururudur.
Kelimeler, hayatımızın gayesi, gayesi olduğu kadar da manasıdır. Her şey o olduğu müddetçe var o olmadan asla! Zira bilinmeli ki dili olmayanın dini de olmaz. Bu sebepten, insanların ana dili ne ise onunla var olmalılar ancak: vatanın bekasının da bir milletinin yaşama sebebine bağlı olduğu Türk dilinin yaşamasıyla mümkündür.
Bir kez daha ifade edelim kelimeler ruhun aynasıdır. Ruhun sükun bulması ve daim olması da varlığına bağlıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder